Çoğulcu Demokraside Meslek Örgütleri

Türkiye’nin en büyük örgütlü topluluklarından birini oluşturan, bünyelerinde 9 milyonu aşkın meslek mensubu bulunduran, demokratik mekanizmalarla temsil kabiliyeti kazanan meslek birlikleri Yeni Anayasa tartışmalarının yapıldığı şu günlerde bir kez daha kamuoyunun gündemine geliyor. Bir yandan medyada kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarına Yeni Anayasa’da yer verilmeyeceğine dair haberler çıkarken diğer yandan bir takım yasal düzenlemelerle meslek örgütlerinin yapısal dönüşümü gerçekleştirilmeye çalışılıyor.

Aslında meslek örgütlerine yönelik tartışmalar 2009 yılında Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu tarafından hazırlanan Araştırma ve İnceleme Raporu’ndan sonra alevlenmiştir. Kimi düşünce kuruluşları ve çevreler de bu süreçte meslek kuruluşlarının demokrasiyle bağdaşmadığı, vesayet bekçisi olduğu, siyasi olduğu, üyelerinden zorla aidat aldığı dolayısıyla tasfiye edilmesi gerektiği yönünde bir dizi dezonformasyon içeren bilgi üretmiştir. Bu tartışmaların ardından 2010 yılında TÜRMOB’da nispi temsil sistemine geçilerek seçimlerde adalet sağlamak adına bir idari çatışma yaratılmıştır. Arkasından 2011 yılından itibaren çıkarılan Kanun Hükmünde Kararnameler içerisinde yer alan kimi düzenlemeler ile meslek örgütleri görev, yetki ve sorumluluk alanlarında sınırlamalara gidilmiştir. Son olarak kısaca Torba Yasa olarak bilinen Yapı Denetimi Kanunu Tasarısı ile ülkemizin önde gelen demokratik meslek örgütlerinden biri olan Türkiye Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB)’un yapısı ve şekli değiştirilmek istenmektedir. Mart sonuna kadar yazılması beklenen Yeni Anayasa taslağında ise meslek kuruluşlarının adı geçmiyor. Yani meslek örgütleri anayasadan güç alan ve kamu yararına faaliyet gösteren anayasal kurumlar olmaktan çıkarılarak adeta birer dernek statüsüne indirgeniyor. Yine yeni Yükseköğretim Kanunu (YÖK) taslağına göre üniversite öğretim üyelerinin meslek örgütlerinin yönetiminde yer alması engellenecek, böylece üniversite ile meslek örgütlerinin bağı zayıflatılmış olacak. Bir siyasal partinin üyesi yahut yöneticisi olabilen bir akademisyen mantığa aykırı biçimde kendi uzmanlık alanına dair bir mesleki yapıda üst düzeyde görev yapamaz hale getirilmek isteniyor.

Bilindiği gibi demokrasi, diğer rejimlerden farklı olarak, halkın seçimden seçime siyasetle ilgilendiği bir rejim değil; yaşamın her alanında ve her zaman var olan; yönetilenlerin yönetenleri sürekli olarak denetlediği bir yönetim biçimidir. Yönetilenlerin, yönetenleri denetlemesinin temel koşulu bu denetlemeyi olanaklı kılacak örgütsel mekanizmaların mevcudiyetine bağlıdır. Demokratik örgütlenmeler, yönetenlerin toplum adına denetiminde önemli bir rol oynar. Söz konusu demokratik örgütlenmeler sadece siyasal partilerden ibaret değildir. İçerisinde meslek birliklerinin önemli bir yer tuttuğu, bugün sivil toplum olarak adlandırılan kesimlerin vücuda getirdiği yapılar da demokrasinin olmazsa olmazlarıdır. Bugün bir rejime demokratik niteliğini veren şey o rejimin sivil toplumun bağrında filizlenen demokratik kurumlara, meslek birliklerine, sendikalara olan yaklaşımıdır. Meslek örgütleri salt üyelerinin hak ve menfaati açısından değil, demokrasinin eksiksiz ve arızasız işleyebilmesi açısından da son derece önemli işlevlere sahip bir örgütlenme formudur. Bir başka deyişle yaşayan bir demokrasi için toplum yararına çalışan, özerk ve kamusal kimliğe sahip meslek örgütlerinin varlığını zorunlu kılar.

Meslek örgütlerinin talep ve beklentileri yönünde adımlar ağırdan alınırken siyaseti toplumsallaştırdıklarını göz ardı ederek siyasi davranmakla eleştiren bir perspektife yaslanan, yasalarında kendilerine tanınmış kamusal yetki ve sorumluluklarını kısıtlayan, seçim sistemlerini değiştirerek örgütsel zaafiyete uğratan, finansal kaynaklarına müdahalede bulunarak etkisizleştiren girişimler ne yazık ki demokrasinin uzağına düşmektedir. Bir yandan katılımcılık, çok seslilik ve sivillik söylemleri öne çıkarken kökleri tarihsel olarak sivil toplumun nüvesinde bulunan meslek birliklerine yönelik, onların itirazlarına rağmen gerçekleştirilen düzenlemeler birbiriyle çelişmektedir.

Yaşama geçirilmek istenen model; mevcut Oda ve üst birlik yapılarını parçalayarak; üyeleri ile ilişkilerinin belirsizleşmesine, zaman içerisinde kopmasına neden olacak; onların kamusal hizmet ve kamusal meslek denetim esaslı örgütlülüklerinin şekli yapılara dönüşmesine hizmet edecektir. Meslek örgütlerinin bölünerek, parçalanarak, küçültülerek merkezi-demokratik yapılardan birbiriyle rekabet halindeki yerel yapılara dönüştürülmesi içinde devindiğimiz tarihsel sürecin dayattığı global sorunlar karşısında mesleklerin işlevsizleşmesi anlamına gelecektir.

Meslekî bir disiplinin, o disipline ilişkin meslekî hizmetlerin bilimsel gelişmeler ile kamusal fayda doğrultusunda tanımı, çerçevesi, içeriği ve ulusal ölçekteki ortak uygulamaları, ancak meslek birlikleri gibi bütünsel kurumlar tarafından demokratik işleyiş içerisinde gerçekleştirilebilir. Odağına insanı alan, meslek deontolojisini ve mesleğin bilimsel temelde icra edilmesini savunan meslek birliklerinin kamu kuruluşu niteliğine son vermek toplumun ortak iyiliğine hizmet edecek değerlere sırt çevirmek demektir. Türkiye pratiğinde hâlihazırda pek çok meslekî alanda zaten denetim sorunları ile karşılaşılırken meslek örgütlerinin başta üye olma zorunluluğu olmak üzere yetkilerinin ve denetim alanlarının daraltılması, geri dönülemeyecek, büyük toplumsal tahribatlara yol açacaktır.

Meslek örgütlerinin çağdaş demokrasilerdeki konumları mercek altına alındığında Türkiye’de dolaşıma sokulan iddiaların önemli bir kısmının havada kaldığı anlaşılacaktır. Bizatihi Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu’nun meslek örgütleri ile ilgili raporuna bakıldığında; Avrupa Birliği ülkelerinin bir kısmında meslek örgütlerinin kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşu olarak örgütlendiği, bazılarında meslek örgütlerine üyeliğin zorunlu olduğu, bazı ülkelerde Anayasal çerçevede düzenlendiği ve hemen hepsinde gelir kaynaklarının başında üye aidatlarının yer aldığı görülecektir. Almanya, Fransa, Hollanda, İspanya, Macaristan, Yunanistan gibi ülkelerde meslek kuruluşları kamu kurumu niteliğindedir. Örneğin Macaristan’da sağlık alanında faaliyet gösteren Tıp Odası, Eczacılar Odası ve Sağlık Profesyonelleri Odası kamu kurumu niteliğindedir. Avusturya’da hekimleri temsil eden meslek kuruluşu olan Tabip Odaları Birliği’ne üyelik zorunludur. Almanya’daki hekimler bulundukları eyaletin Eyalet Tabip Odası’na üye olmak zorundadırlar. İspanya’da eczacılar, mesleklerine yönelik çeşitli aktiviteleri uygulayabilmek için faaliyet gösterdikleri bölgelerde İspanya Eczacılar Genel Konseyi’nin bölgesel birimleri olarak görev yapan Bölgesel Eczacılar Kurumuna kayıt yaptırmak zorundadırlar. Eczacılar Genel Konseyi hükümet tarafından, eczacılık ile ilgili mevzuat hazırlanırken danışılması gereken kuruluşlardan biridir, dolayısıyla tüm faaliyetleri hakkında eczacılar adına müzakereci rolünü üstlenmektedir. İtalya’da mesleki kurallar ve meslek kuruluşlarına ilişkin düzenlemeler anayasa, ulusal ve bölgesel bazdaki yasalar, il ve belediye kanunları kapsamında ele alınmaktadır Fransa’da zanaatkârlık mesleğini yapabilmek kamu kurumu niteliğindeki Fransız Zanaatkârlar Odası Daimi Meclisi’ne üye olmak zorunludur. Gelişmiş ülkeler belirli kıstaslara göre icra edilmesi gereken mesleklerin; denetim ve mesleki yeterlilik gibi kamu yararını güvence altına alan süreçlerle birlikte işletilmesi gerektiğinden hareket etmekte, meslek örgütlerine de bu prizmadan bakmaktadır.

Türkiye’de kalıcı ve güçlü bir demokrasinin inşası arzu ediliyorsa meslek örgütleri birer engel olarak görülmemeli, itibarlarını zedeleyecek söylemlerden ve sembolik hale getirecek adımlardan kaçınılmalı; aklın, bilimin ve sağduyunun rehberliğinde ortak bir paydada buluşulabilmelidir. Unutulmamalıdır ki suskunluk sarmalında ve örgütsüz bir toplum gerçekten özgür ve geleceğe güvenle yürüyen bir toplum değildir.

Bu tablo karşısında Türk Eczacıları Birliği ve Eczacı Odaları olarak bizlere düşen görev; süreci doğru okumak ve anlatmak, bir arada durmak, mesleğimize, örgütlülüğümüze, meslektaşlarımıza sahip çıkmak; diğer meslek mensupları ve farklı toplumsal kesimler ile birlikte bu girişimlere karşı güçlü bir ses çıkarabilmektedir.